Son dönemlerde yapay zekâ ve uygulama alanları üzerine tartışmalar şiddetlenerek artıyor. Bir grup bilim insanı yapay zekâ çalışmalarının insanlık için büyük bir şans olduğunu düşünürken, diğer bir grup ise yapay zekâ teknolojilerini bir tehlike olarak görüyor.
Hatta Silisyum Vadisi’nin bilinen isimlerinden Elon Musk gibi bazı girişimciler yapay zekânın potansiyel olarak atom silahlarından bile daha tehlikeli olduğunu ileri sürüyor. Bilinen tek bir şey varsa, o da doğal olarak her teknolojinin artısı ve eksisi olduğu. Peki, yapay zekâ söz konusu olduğunda bu sınırlar nerede başlayıp nerede bitiyor? Günlük hayatımıza, Apple Siri gibi akıllı telefonlardan uçaklara kadar hem de bir daha geri dönüşü olmayacak şekilde girmiş olan bu teknolojiyle uzun vadede barışık bir şekilde yaşamak gerçekten mümkün olacak mı? Uzun sözün kısası: Yapay zekâ insanlık için bir şans mı, tehlike mi yoksa tehlikeli bir şans mı?
Kış Uykusu
Bilgisayar bilimlerinin bu dalı için 1955 yılında “yapay zekâ” ifadesini ilk olarak kullanan ABD’li bilim insanı John McCarthy’dir. Dolayısıyla yapay zekânın tarihçesi John McCarthy (1927-2011) ile başlıyor. İlke olarak yapay zekânın tarihçesi hesap makinesininki kadar eski. Fakat günümüzde yapay zekâ denilince akla ilk gelen hesap makinesi veya bilgisayar değil de kendi kendine öğrenme yeteneği olan bilgisayar programları. Gerçi günün birinde aynı bir insan gibi öğrenme ve düşünme yeteneğine dolayısıyla bilince sahip bilgisayarların geliştirilmesi pek mümkün gibi görünmese de, bu konuda yapılan araştırmaların sayısı hiç de az değil. Yapay zekâ başlangıçta yani 1950’li yıllarda, kökleri istatistiksel öğrenme yöntemine dayanan yapay sinir ağlarının pratikte de kullanılmaya başlanmasıyla büyük bir atılım yapmıştı. Fakat sonraki dönemlerde gerçek anlamda kendi kendine öğrenme yeteneğine sahip sistemler geliştirilemediği için yapay zekâ dünyası 90’lı yılların ortalarına kadar bir duraklama dönemine girdi. Bu dönem daha sonraları yapay zekâ uz-Botsmanlarınca kış uykusu olarak adlandırılacaktı.
IBM Deep Blue
1997’de IBM Deep Blue’nun dünya satranç şampiyonu Garry Kasparov’u yenmesiyle birlikte bu “kış uykusu” dönemi bitti ve yapay zekâ alanında yeni bir döneme girildi. Deep Blue o güne dek geliştirilmiş en iyi satranç bilgisayarıydı ve gücünü öğrenme yeteneğinden ziyade paralel işlem gücünden alıyordu. IBM tarafından bildirildiğine göre yazılım efsanevi programlama dili C ile geliştirilmişti. Sistem, satranç oyununun o andaki durumuna göre saniyede 100 milyon ile 200 milyon arasında hamle denemesi yapabiliyordu. Sonuç sadece IBM için değil tüm yapay zekâ dünyası için de gerçek bir zaferdi. IBM’in bu zaferi başka başarıların habercisiydi. Uyuyan dev uyanmıştı artık.
Günümüzde Yapay Zekâ
IBM Deep Blue’nun zaferinden sonra yapay zekâ üzerine çalışmalar katlanarak artmaya başladı. Fakat geçmiş dönemlerde-kinin aksine bu çalışmalar özellikle kendi kendine öğrenme yeteneğine sahip sistemlerin geliştirilmesini hedefliyor. Burada öne çıkan yapay zekâ teknikleri ise makine öğrenimi, makine öğreniminin bir türevi olan deep learning ve anlamsal web teknolojileri. Bilim insanları arasındaki yaygın görüşe göre, yapay zekâ sistemlerinin yine de istenen düzeye erişememesinin en önemli nedenlerinden biri teknik imkânsızlıklardan ziyade insan beynin nasıl çalıştığının hâlâ tam olarak anlaşılamamış olması. Bu amaçla son yıllarda başlatılan ve hedefleri insan beyninin nasıl çalıştığını araştırmak olan Human Brain Project(AB), BRAINInitiative (ABD) ve Google Brain (Google) gibi dev projeler hayata geçirildi. Bu projelerin başka bir hedefi de elde edilen sonuçların sadece yapay zekâ alanında değil tıp alanında da kullanılması.
Madalyonun Diğer Yüzü
Günümüzde yapay zekâ teknolojileri internetteki içeriklerin otomatik olarak tanınması ve kategorize edilmesinden sürücüsüz otomobillere kadar hayatımızın hemen hemen her alanına girmiş durumda. Uzmanların beklentisine göre bilgisayarlar ve robotlar önümüzdeki 10-15 yıl içinde Turing (Ege, B., “Alan Turing Bilgisayar Bilimlerinin Babası”, Bilim ve Teknik, s. 46-49, Eylül 2012.) testinden başarıyla geçecek, kendilerine verilen hemen hemen her görevi sadece insanlar kadar iyi yapmakla kalmayacak daha süratli ve iyi yapacaklar. Böylece kaçınılmaz bir gelişme olarak bilgisayarlar, pilotluktan kitap yazarlığına kadar hemen hemen her alanda insanların yerini almaya başlayacak. Bu tabii ki bugüne kadar sadece sevimli yüzünü gördüğümüz yapay zekânın diğer yüzü.
Her ne kadar son zamanlarda dünyaca ünlü İngiliz bilim adamı Stephen Hawking’den Bill Gatese kadar birçok bilim insanı ve uzman birbiri ardına bu olası gelişmeler karşısında uyarılarda bulunsa da, bu tip endişelerin özellikle küresel ekonomi taraftarları ve büyük sermaye grupları tarafından öyle pek de ciddiye alınmadığı gözlemleniyor. Bunun başlıca nedeni olarak da yapay zekâ teknolojilerinin kullanılmasıyla özellikle personel giderlerinin ve üretim maliyetinin görece düşecek olması gösteriliyor. Bu grupların, zeki ve yaratıcı insanların tüm bu süreçte ne olursa olsun zarar görmeyeceğini hatta kazançlı çıkacaklarını iddia etmesi de ilginç. Ancak belki de en etkileyici görüş, yapay zekâ teknolojilerine karşı dikkatli olunması gerektiği fikrinde olan, Tesla Motors ve SpaceX’in kurucusu Elon Musk’tan geliyor. Musk kısa bir süre önce Twitter’da yapay zekâ teknolojisini nükleer teknolojiyle karşılaştırarak, yapay zekânın potansiyel olarak atom silahlarından bile daha tehlikeli olduğunu ileri sürdü.
IBM Deep Blue Kasporav’a Karşı
Öğrenme yeteneğinden ziyade müthiş bir paralel işlem gücüne sahip Deep Blue’nun tarihte ilk olarak bir dünya satranç şampiyonunu yenmesiyle beraber yapay zekâ alanında yeni bir döneme girildi. Deep Blue, saniyede ortalama 126 milyon hamle denemesi yapabilme yeteneğine sahipti.
Börçetin EGE
MAKALENİN TAMAMINA AŞAĞIDAKİ LİNKE TIKLAYARAK ULAŞABİLİRSİNİZ..
http://bortecin.com/Yapay_Zeka_Tehlikemi_Sansmi.pdf