Günümüzde Turing Testi, yapay zeka değerlendirmesinde kırılma noktası olarak kabul edilmektedir. Bir makinenin Turing Testi’ni geçmesinin ‘düşünen makine’ olması için yeterli olduğu görüşlerine karşıt olarak, anlamanın ve düşünmenin bir dizi algoritmayı takip etmekten daha karmaşık olduğunu savunan felsefeci John Searle tarafından Çin Odası savı ortaya atılmıştır. Peki Çin Odası’nda ne mi vardı?
Yapay Zeka, insanlardaki anlama ve düşünme benzeri fonksiyonların makinelere kazandırılması temeline dayanan bilim dalıdır. Yapay zeka felsefesi, insan beynin tıpkı bir bilgisayar gibi çalıştığını ve bu nedenle insan beynini taklit edebilen makinelerin yapılabileceğini varsaymaktadır.
Yapay zeka üzerine çalışma yapan bilim adamlarının büyük bir çoğunluğu, bu alandaki değerlendirmeler için Turing Testi’ni kırılma noktası olarak kabul etmiştir. Ancak makinelerin ‘düşünebilirliğinin’ bu test sonucuna göre belirleniyor olması tartışmaları da beraberinde getirmiştir.
Turing Testi, makine ile insanı ayırma temeline dayanmaktadır. Bu testte makine ve insan, hakem heyetinden paravanla ayrılmış olan farklı bir ünitede bulunur. Hakem heyeti paravanın arkasından soruları yöneltir ve karşılığında yazılı cevaplar alır. Heyet, verilen cevaplara göre hangi bölümde insanın, hangi bölümde makinenin olduğunu tahmin etmeye çalışır. Eğer makine heyeti kandırabilirse ‘düşünen makine’ olarak nitelendirilir.
Bu teste yönelik geçmişten günümüze kadar gelen derin eleştiriler vardır. Bu eleştiriler genel olarak, insan bilincinin sadece dışsal davranış ile ilgili olmadığı yönündedir. Örneğin sözel veya hareketsel bir davranış olmamasına rağmen kısmi narkoz altındaki bir insanın düşünme mekanizması çalışmaktadır. Benzer örnekle, bir bebek veya köpek Turing Testi’ne alındığında testi geçemeyecektir ancak bebeklerin ve köpeklerin ‘bilinçli’ oldukları bilinmektedir.
Tüm bu örneklerden sonra elimizde şu soru kalıyor; ‘Bilinçli olmak, yöneltilen sorulara sadece belirli hesaplamalar ve algoritmalar doğrultusunda cevap verebilmek midir?’
1890 yılında felsefeci John Searle’nin, Turing Testi’nin karşısında durarak kuramsallaştırdığı Çin Odası Deneyi günümüzdeki yapay zeka tartışmalarında önemli bir yer edinmiştir. Searle’nin savına göre düşünmek belirli bir algoritmaya ve formel hesaplara indirgenemeyecek kadar karmaşık bir olaydır. Bu düşüncesini Çin Odası Deneyi ile desteklemiştir.
Deneyin ana kahramanı Çince bilmeyen ancak İngilizce bilen bir adamla ilgilidir. Bu adam, kapıdaki posta deliğinden sürekli Çince mesajlar almaktadır ve adamın odasında çeşitli Çince fişler ile bu fişleri açıklayan İngilizce kullanım kılavuzu bulunmaktadır. Adam kullanım kılavuzundan yardım alarak fişleri gelen mesaja uygun bir cevap olacak şekilde sıralar ve yeni bir mesaj üretir. Sonrasında ürettiği yeni mesajı diğer posta deliğinden atarak iletişimi sağlamış olur.
Dışardan bakıldığında bu adam, bir programın deyimini gerçek hayata uygulamaktadır ve bu uygulama sırasında aslında ne yaptığını bilmemektedir. Searle işte bu noktada, bir makinenin bazı davranışları kopyalamasının ve bazı işlemler sonucunda bunları uygulamasının akıllı olduğu anlamına gelmediğini savunmaktadır.
Tabi Searle’nin bu savına ilişkin karşıt görüşler mevcuttur. Bu görüşlerin ortak noktası ise Searle’nin ‘anlamak’ kavramı üzerinde gereğinden fazla yoğunlaştığı yönündedir.
Kaynak : Kim Korkar Schrödinger’in Kedisinden
Yapay Zekadan Sonsuz Yaşama | Ahmet Cihan Akınca