Yapay Zeka ile ilgili bugüne kadar birçok yazı yazılmıştır. Genelde yazıların teknik olması bu alana ilgi duyan amatör ruhlar tarafından güçlükle algılanmaktadır. Fakat Bilal TAŞ’ın yazısı hem amatör ruhlara hem de bu işle uğraşan profesyönel ruhlara hitap etmektedir.
“Yapay Zekâ Nedir ?” sorusunu sormadan önce “Zekâ nedir?” Sorusunu sormalı ve Zekâ kavramını açıklamalıyız. Zekâ nedir sorusuna yanıt vermek aslında sanıldığından çok daha zordur. Çünkü bunu meşhur Hint hikâyesindeki, bir file dokunarak onu anlamaya çalışan körler hikâyesine benzetebiliriz. Körlerin hepsi filin farklı bir yerine dokunup, izlenimlerinden hareketle fili anlamaya çalışıyorlar ama bir türlü anlaşamıyorlar.
Zekâ da buna benzer, bilimin 4.000 yıllık bir tarihi olmasına rağmen beynin işleyiş yapısı tam anlamıyla çözülmüş sayılmaz, bilinmeyen ve çözülemeyen daha milyonlarca problem vardır. Bunun daha anlaşılır olmasına yönelik şöyle bir örnek vermek istiyorum. 1890 yılında zamanın 5 bilim adamı, zaman makinesi ile 2012 yılına getiriliyorlar. Geçmişten gelen bilim adamlarına bir Boeing 777 araştırmaları için veriliyor, motor yapısından uçuş şekline kadar tamamını inceliyorlar ve notlar alıyorlar. Daha sonra kendi zamanlarına geri dönüyorlar ve o imkânlar ile o uçağı yapmaya çalışıyorlar, fakat hareket ettirecek motoru üretemiyorlar. Boeing 777‘nin İskelet demirlerinin içleri doluydu. Bu yüzdendir diyorlar, İskelet demirlerinin içlerini boşaltıp tekrar deniyorlar fakat olmuyor. Yapamamalarının aslında temel sebebi Aerodinamik’ ten bihaber olmaları.
Bunun konumuzla olan alakası ise şu; elimizde beyin var nasıl çalıştığına ve neler yapabildiğine dair bilgimiz (kısmen) var ama bunu tam olarak bilgisayarlara ve yazılıma aktaramıyoruz. Bir de bunun yazılıma ve robotlara aktarıldığında akla gelen o korkunç kıyamet senaryoları var. Buna da bir açıklık getirmek zorundayız. Bilim kurgu filmlerinden görülen bu tarz şeylere aldırış etmemek gerekir, bilim kurgu filmlerinin aslında yapımcıları da Yapay Zekâ ve bu tarz teknik konularda bilgi sahibi insanlar fakat işe gerçekten realistçe teknik ve mühendislik olarak yaklaşan bilim insanları bu senaryoların olma ihtimallerini çoğunlukla imkânsız ve saçma buluyorlar. İşlevsel olarak düşünüldüğünde kötüye kullanılmasından korkulabilecek robotlar tüm robot âleminin çok küçük bir kısmını oluşturuyor.
Bilince sahip, insanlığı yok etmeye karar vermiş robotlar içinse hala zaman var ve o zamana kadar gerçekleşebilecek daha ciddi kıyamet senaryoları mevcut. Konunun biraz daha inceliklerinden bahsedelim. Yapay Zekâ terimi ilk olarak 1956 yılında McCarthy tarafından kullanılmış ve yeni bir disiplin oluşturulmuştur. McCarthy düzenlediği konferansta bunu açıkladı ve bu konferanstan sonra satranç ve benzeri oyunları oynayabilen bazı cebir problemlerini çözebilen ve matematiksel teoremleri ispat edebilen programlar geliştirildi.
Bu programlara birkaç örnek vereyim. Mesela Bir borsa hesabınız ve bir sürü şirket hisseniz var ve temel olarak endeksin düşüş ve çıkış oranına göre hisse alır veya satarsınız. Yazılımsal olarak yapıldığında belli seviyenin altına düşen hisseler satılır, üzerine çıktığında satın alınır. Bu sebeple yapay zekâ sayesinde yakın zamanda birçok iş kolu sona erebilir fakat yeni iş ve olanaklar doğacağına kesin gözüyle bakılmaktadır. Ve benzer bir örnek: e-Posta hesabımızı hepimiz kullanıyoruz ve çoğu zaman spam e-Posta geliyor, bunu Google nasıl ayırt ediyor? Geliştirdikleri yazılım sayesinde içinde uygun sözcükler bulunmayan e-Postaları spam kısmına diğerlerini normal kısımlara vb. şekilde ayırt edilmesi üzerine eğitiliyor.
Eğitim dedik konuya buradan devam edelim. Yazılım eğitimi saçma geliyor değil mi? Aslında hiç de öyle değil, Yapay bir sinir ağı insandaki zekâya benzer şekilde geliştirilerek insan eğitimine yakın bir eğitim metodu ile eğitilebilir. Çin odası deneyi denilen deneyde olduğu gibi, deney bir oda içinde yapılıyor içeri karmaşık Çin yazıları giriyor ve sonuç istediğiniz bir dilde çözümlenmiş ve anlaşılır şekilde çıkıyor içeriyi göremiyorsunuz nasıl işlediğini bilmiyorsunuz, Beynin işleyişi biraz buna benziyor. İnsan beyninde ortalama 100 ile 200 milyar arasında nöron bulunmaktadır. Ve hepsi birbiri ile sinapsis ve aksonlar aralacılığıyla etkileşim halindedir. İşte yazılım dünyasının tıkandığı ve çözemediği nokta budur.
İnsan beyni tam olarak modellenemiyor çünkü çok çok fazla karmaşık. Eğer insan beyni tam anlamıyla modellenebilirse “Genel Yapay Zekâ“ yani Bilinç dediğimiz kavrama ulaşılabilir fakat şimdi sadece ütopik bir fikirden ibaret bu düşünce. Yapay zekânın tanımlanması için kullanılan metotlardan biri olan Turing testinden bahsedelim biraz da. Nedir Turing Testi? Eğer bir makine kendisine sorulan her soruyu sıradan bir insan gibi cevaplasa buna kısmen yapay zekâ diyebiliriz. Ayrıca Alan Turing şunu belirtir: filozoflar dışında kimse “İnsanlar düşünebilir mi ?”diye sormazlar. Turing testi bu ortak fikirleri makinelerde genişletir : “Eğer bir makine bir insan kadar zeki davranabiliyorsa o zaman bir insan kadar zekidir.”
Ancak Yapay Zekâya sahip bir robottan bahsetmek için robotun şu özelliklere sahip olması gerekir ;
Nedensellik, Öğrenme, Önem Algılayabilme (Derecelendirebilme) , Seçenekler üretebilme, Doğal bir dil ile iletişim kurabilme (iPhone Telefonlarda bulunan Siri buna bir örnektir) ve Belirsiz durumlarda yargıya varabilme.
Bu yazımda yapay zekâya giriş olarak temel kısımlardan neler yapılabileceğinden ve nerelerde kullanılabileceğinden bahsettim bir sonraki yazımda ise Genetik Algoritmalar, Evrimin Yapay zekâ ile ilişkisi, Makine öğrenmesi, Derin öğrenme gibi teknik konulardan da bahsedeceğim.
Bilal TAŞ
http://industryolog.com/yapay-zeka-giris/