Otizmin bilinen tek tedavisi erken tanı ile yoğun ve sürekli özel eğitim. Ancak ülkemizde ‘otizm için farkındalık’ söylemde kalıyor.
Tohum Otizm Vakfı öncülüğünde 2017’de İstanbul’da 9 bin 18-36 ay yaş grubunda olan çocuk, otizm taramasından geçti. Tohum Otizm Vakfı 16 Ocak 2017’de İstanbul’da düzenlediği basın toplantısıyla projenin verilerini açıkladı. ‘Otizmde Tarama, Tanımlama ve Eğitim Modeli’nin Geliştirilmesi Projesi’yle aile hekimlerine, okul öncesi öğretmenlerine ve sağlık personeline otizmde erken tanı eğitimi de verildi. 1,233 çocuğun riskli bulunduğu proje kapsamında muayenesi yapılan 234 çocuktan 73’üne otizm tanısı konuldu.
Toplantıda proje hakkında bilgi veren Tohum Otizm Vakfı Genel Müdürü Betül Selcen Özer, projenin Ocak 2017’de başladığına dikkat çekerek, otizm tarama ölçeği (M-CHAT) yazılımı kullanılarak otizm riski olan çocukların taramadan geçirildiğini söyledi. Özer, “Bunun için bir yazılım geliştirdik. Sağlık personeli, okul öncesi öğretmen ve öğretmenleri eğittik. 18-36 aylık aşıya giden çocuklar,aile sağlığı merkezlerinde gönüllü doktorlar ve aile sağlığı personeli tarafından değerlendirildi. Görüşmelerde riskli çocuklar belirlendi.
Ardından bu çocuklar Prof. Dr. Özgün Öner’in başında bulunduğu bir ekip tarafından muayeneye alındı. 31 ilçede 127 aile sağlığı merkezinde 88 gönüllü sağlık personeli ve 167 aile hekimi projeye destek verdi. 73 çocuğa otizm tanısı konuldu. 43’ü sağlık raporu aldı, 30’u ise özel eğitimlerine başladı. Proje Aralık ayında sona erdi” diye konuştu.
ERKEN TANIYA GİDEN YOLLAR TIKALI
Toplantı sonrasında Aydınlık’a konuşan Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Prof. Dr. Özgün Öner, Türkiye’nin erken tanı konusunda yetersiz olduğunu ve bu konuya gereken önemin verilmesi gerektiğini söyledi. Prof. Dr. Öner, “Pek çok hastalıkta olduğu gibi otizmde de erken tanı hayat kurtarıyor diyoruz. Bunu Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve bizler sürekli dile getiriyoruz. Farkındalık yaratalım diyoruz. Peki erken tanıya giden yolda gerekenleri yapıyor muyuz? Maalesef erken tanıya giden yollar tıkalı. Eldeki şartlar ve giderilmeyen eksikler erken tanı yapmamıza engel oluyor” dedi.
Prof. Dr. Öner, erken tanıya giden yolun neden tıkandığını ve neler yapılması gerektiğini ise şöyle anlattı: “Bir çocuğa otizm tanısı koyabilmek için onunla çocuk olabileceğimiz bir ortam gerekiyor. Masada oturup çocuğu karşınıza alarak ona otizm tanısı koyamazsınız. Onunla yere oturacaksınız, oyanayacaksınız, aynı dili konuşacaksınız. Bunu yapmak devlet hastanelerinde ve aile sağlığı merkezlerinde mümkün değil. Otizmli çocuğa özel ilgi ve muayene gerekiyor.
Devlet hastanelerinde ve aile sağlığı merkezlerinde muayene en fazla 3-5 dakika. Bu süreçte çocuğa istesek de özel ilgi gösteremiyoruz. Otizmde erken tanı diyorsak her hastaneye ve aile sağlığı merkezine sadece otizm tanısı için uzman bir doktor gerekiyor. Bu doktor otizm alanında uzmanlaşmalı ve bölgedeki otizm belirtileri olan çocuklarla özel ilgilenmeli. Her belediyenin bünyesinde de otizm erken tanı sistemi ve bir uzmanı olmalı. Anne babaları bu konuda eğitmek hayati önem taşıyor. Eğitimli olmayan aileler otizmden habersiz yaşıyor.
BİN 119 OTİZMLİ ÖĞRENCİ VAR
MEB bünyesinde otizm tanısı alan bin 119 çocuk var. Bu çocukların 772’si devlet okulunda, 347’si de MEB bünyesindeki özel okullarda eğitim görüyor. Otizm eylem planı dahilinde okul öncesi öğretmenlere ve özel eğitim öğretmenlerine verilen eğitimle çocuklarda otizm belirtileri ve tanı konusunda daha geniş bir yelpazeye ulaşmak hedefleniyor.
YÜZDE ELLİSİ AKRANLARI GİBİ YAŞAYABİLİR
Prof. Dr. Öner, erken tanı alan ve vakit kaybetmeden tedavisine başlanan otizmli bireylerin büyüdükleri zaman akranları gibi yaşayabildiklerine dikkat çekerek “Okula gidebilir, çalışabilir, tek başına hayatını devam ettirebilir. Erken tanı alan çocukların yüzde 50’si akranları gibi yaşıyor. Otizm, eğitim ve bilinçle iyileştiriliyor” dedi.
Kaynak: https://www.aydinlik.com.tr/