“Dokuz nokta” olarak bilinen ölçütte, otistik çocuk; kendi kişisel kimliğinin farkında olmaması, belli nesnelere bağımlılık geliştirmesi, nesneleri amacına yönelik kullanamaması, içinde bulunduğu ortamdaki değişikliklere karşı tepki göstermesi, mevcut normal ya da özel zihinsel yeteneklere sahip olmanın yanısıra gözlenen genel bir gerilik olması gibi özelliklere bağlı olarak tanımlanmaktadır.
Son on yıldır, otizmin biyolojik bir kaynağının olduğu kesinlik kazanmakta ve beyindeki bazı yapısal anomalilerin otizme neden olduğu kabul edilmektedir. Bu konuda yapılan son araştırmalar, cerebellumun (beyincik) gelişmesi ile ilgili bir bozukluk olduğu üzerinde durmakta ve teknolojinin gelişmesine bağlı olarak, ilerde beyin yapısının daha ayrıntılı inceleneceği düşünülmektedir. Otizmin, organik bir nedene bağlı olarak beynin bazı fonksiyonlarını yerine getirememesi sonucu ortaya çıktığını öne süren bu teori, günümüzde oldukça benimsenmektedir. Teori, otistik çocuğun gösterdiği öğrenme, dikkat ve algı süreçleri ile ilgili yetersizliği kapsamaktadır.
Bu görüş aynı zamanda, otistik çocuktaki belirli fiziksel ve biyokimyasal farklılığı vurgulayan verilerle de doğrulanmaktadır. Otizmin ortaya çıkma riskini arttırmada, doğum öncesi ve sonrası oluşan biyolojik yönden yeterince gelişememe ve özellikle hamileliğin ilk üç ayında, olumsuz etkileri olan bazı durumlar da etken olabilmektedir. Bunun yanısıra, genetik yönden yapılan incelemelerde; otistik çocuklar ve ailelerinin kanında normalden farklı bulgulara rastlandığı görülmektedir.
Son yapılan araştırmalar otizmin, sindirim sisteminde başlayan, sonuçlarını beyinde gösteren bir hastalık tablosu olduğunu ortaya koydu. Nitekim otistik çocukların %76 ile %100’ünde mide-bağırsak problemi var . Bu problemler karın ağrısı, geceleri uyanma, karın üzerine yatma, kronik ishal, kabızlık, ağız kokusu, gaz çıkarma ve geğirme şikayetleri ile karşımıza çıkar. Dışkı çoğu kez pis kokulu olup, sindirilmemiş yiyecek parçaları ve yağ içerebilir. Otistik çocukların geçmişe yönelik dikkatli bir sorgulaması yapıldığında hastalık tablosunun gaz sancıları ve sık sık geceleri uyanma gibi mide-bağırsak şikayetleri ile başladığı ortaya konulabilir.
Otizm tanısı almış bazı çocukların (fakat kesinlikle hepsinin değil), gastrointestinal sorunları olabilmektedir. Bu gruba giren bazı çocuklarda da “sızıntılı bağırsak sendromu”ndan bahsedilmektedir. Sızıntılı bağırsak sendromuna sahip hastaların bağırsaklarının aşırı geçirgen olduğu ve proteinler gibi büyük moleküllerin bağırsaklardan dışarı çıkabileceği dolayısıyla, otistik özellik gösteren çocuklarda bu büyük moleküllerin dışkı yoluyla atılmayıp ve kana karışarak beyne ulaşmasıyla, afyonunkine benzer bir uyuşturucu etki yaratabileceği teorisi mevcuttur.
Bu teoriye göre buğday ve süt ürünleri (Gluten –Kazein kaynakları) diyetten çıkartıldığı zaman, çocuğun beyninde afyona benzer bir türden bir uyuşmanın artık yaşanmayacağı ve çocuğun davranışları ile becerilerinin büyük ölçüde gelişme gösteceği vurgulanmaktadır.
Bu kuramın sonucu olarak şu varsayımda bulunulabilir: Eğer bir çocuğun günlük diyetinde çoğunlukla buğday ve süt ürünleri (pizza, krakerler, süt, dondurma, yoğurt, sandviç) varsa durum daha vahim hale gelebilir, çocuğun afyon benzeri moleküllere bağımlı olduğu ve glutenden arınmış bir diyetin bu durumu önleyebileceği düşünülebilir.
“Otizm ve Beslenme” başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Dyt.Zühal AYNACI BAYEL’e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Prof Dr. Canan Karatay ve Dr. Ümit Aktaş’ın otizm ve beslenme üzerine gerçekleştirdikleri söyleşi bu konuda oldukça faydalı bilgiler içermektedir.