Dünya’da ve ülkemizde yaşlanan nüfus ile birlikte, sağlıklı yaşlanmak ve beyin sağlığını korumak toplumların en öncelikli hedefi olmuştur. Bugün için insan sağlığını tehdit eden türlü çevresel etkilere karşın, bilim dünyasının sağlığı korumaya ve tedavi etmeye yönelik arayışları sürmektedir.
Oksidatif stres olarak adlandırdığımız bu nedenlerin beynimizde yarattığı olumsuzluklar, hastalıkların da daha erken ve daha şiddetli ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Tüm bu çevresel faktörler içinde kontrol edebileceğimiz en önemli etken ise beslenmemizdir. Bu noktada beyin sağlığının korunmasında beslenmemizin içeriği önem kazanmaktadır. Yaşamımızın her döneminde beslenmemizi önemsemeli, diyet içeriğimizin uzun ve sağlıklı bir yaşamın en önemli anahtarı olduğunu unutmamalıyız. Bu derlemede beyin sağlığı, çevresel etkenler ve beslenmenin rolü üzerine bir değerlendirme sunulmuştur..
Dünya’da, sağlıklı yaşlanmak ve beyin sağlığını korumak toplumların öncelikli hedefi olmuştur. Bugün için insan sağlığını tehdit eden türlü çevresel etkilere karşın, bilim dünyasının sağlığı korumaya ve tedavi etmeye yönelik arayışları sürmektedir. Çevresel faktörlerin içinde kontrol edebileceğimiz en önemli etken ise beslenmemizdir. Beyin sağlığında beslenmenin etkisi üç ana başlık altında incelenecektir.
Beyin Sağlığı ve Çevresel Faktörler
İnsan, genetik yapısının yanında yaşadığı ortam ile ilişkili çevresel, kültürel ve psikolojik etkileşimleri olan ve sürekli bu etkilerin değişimine uğrayan bir canlıdır. Doğuştan getirdiği bir takım kalıtsal özellikleri çevresel maruziyetler ile şekillenir. Bir başka ifade ile genlerle çevre karşılıklı bir etkileşim halindedir. Alın yazısı gibi görebileceğimiz DNA zincirlerine kazınmış talimatlar, tek yumurta ikizlerinde bile hayata aynı şekilde yansımaz. Çevre adı altında toplayabileceğimiz pek çok etken; “maruziyet”, talimatlarda değişikliğe neden olur. Buna “epigenetik değişiklik” diyoruz.
Bugün için bilinen ve insan sağlığını tehdit eden en önemli çevresel faktörlerin çoğu oksidatif strese yol açarak etki göstermektedir. Sadece beyin sağlığını değil, genel vücut sağlığımızı da değiştiren ve pek çoğu yaşlanma ile ilişkili sayısız hastalık oksidatif stresin etkisiyle karşımıza çıkmaktadır. İlk olarak 1954 yılında Gershman ve ark. tarafından serbest radikallerin tanımlanması ve yarattıkları toksisitenin oksidatif stres olarak adlandırılması ile başlayan çalışmalar, o günden günümüze kadar yapılmaktadır. Bu hasarın etkileri ve engellenmesi bilimin en önemli uğraş konusu olmuştur. Vücutta fizyolojik olaylar sonucu üretilen serbest radikallerin artışı ve antioksidan sistemler tarafından temizlenmesindeki yetersizliğin yol açtığı oksidasyon hasarı, beyin sağlığını tehdit eden hastalıkların etyolojisinde de yer alır.
Yüksek oksijen kullanımı, oksitlenebilir doymuş yağ asidi içeriği, redoks metal iyonlarının aktif olarak sürekli ortaya çıkmasının sonucunda merkezi sinir sistemi oksidatif hasara oldukça duyarlıdır. Merkezi sinir sistemi, aslında serbest radikalleri çok önemli ayarlamalarda kullanır. Bunların başında kan akımı, kan- beyin bariyeri, kan basıncı, vücut kütlesi ve ağrı kontrolü gelmektedir. Ancak serbest radikallerin antioksidanlar ile arasındaki hassas denge bozulduğunda, oksidatif stres yükü vücudu tehdit etmeye başlar. Oksidatif stres, yaşla birlikte artmakta ve yaşlanmayla ortaya çıkan nörodejeneratif hastalıkların gelişimini de kolaylaştırmaktadır. Alzheimer, Parkinson gibi iyi tanımlanmış hastalıkların yanında, Pick, Huntington, amyotrofik lateral skleoz (ALS) gibi hastalıkların etyolojileri ve tedavileri üzerine çalışmaların sürdüğü pek çok hastalıkta, oksidatif stres suçlanmaktadır.
Güneşin morötesi ışınları, sigara, çeşitli toksinler, radyasyon, beslenme alışkanlığımız oksidatif stresin oluşumunda rol oynayan başlıca düzeltilebilir çevresel faktörlerdir. Hastalıklardan korunmada ve sağlıklı yaşlanma sürecinin devamlılığında kontrol edebileceğimiz en önemli rol ise beslenmemiz ile ilişkilidir.
Beslenmenin Rolü
Beslenme, dünya üzerinde yaşayan tüm canlıların yaşamlarını idame ettirebilmeleri için gereken besin öğelerini dışardan alma eylemidir. Beslenme bir ihtiyaçtır ve ancak yeterli ve dengeli yapılmış bir beslenme sağlıklı yaşam ve yaşlanmada en önemli desteğimiz olacaktır. Beslenmede seçiciliğin önemi, henüz daha anne karnındaki süreçte başlar. Besinler; daha biz, biz değilken, anne ve babalarımızın genlerinde geçici veya kalıcı ifade değişiklikleri yapar. Daha sonra anne karnında ve doğum sonrası emzirme döneminde, hem annemiz, hem bizim gen ifadelerimizi değiştirmeye devam eder. Annenin gebeliği sırasındaki beslenmesi ya da çocukluk dönemindeki beslenme şeklimiz, yalnızca ileriki yıllardaki beyin işlevlerini etkilemekle kalmayıp doğacak çocukların – diğer sağlık unsurlarıyla birlikte- bilişsel potansiyelini ve mental sağlığını da etkilemektedir.
Her ne kadar hayat boyu gen- besin- çevre etkileşimi devam etse de, bedenimizin inşa edildiği anne karnında ve hayatın ilk yıllarında geçen süre çok daha önemlidir. Kritik noktalardan biri, gelişimin erken aşamalarında eksikliğin ortaya çıkardığı değişikliklerin dönüşümsüz olabilmesi ve eksiklik ortadan kaldırılsa bile değişikliğin sürmesidir. Prenatal dönem etanol, barbitürat ve diğer toksik maddelere duyarlılığın çok yüksek olduğu bir dönemdir. Bunun yanında omega 3, esansiyel aminoasitler, demir, folik asit, çinko, kolin gibi nöroprotektif etkili maddelerin eksiklikleri ve beslenme ile takviye edilememesi uzun süreli etkileri ile kalıcı hasarlara yol açabilir.
Erken gelişim döneminde protein içeriği yetersiz bir beslenmenin, iştah nöropeptitlerinde değişiklik yarattığı ve erişkinlikte enerji yoğun beslenme ile obezite riskini arttırdığını belirleyen çalışmalar vardır. Anne karnında beslenmenin önemini vurgulayan ilginç bir başka husus, annenin beslenme modelinin, bebeğin belirli işlevleri için bir çerçeve oluşturması ve bunun sonraki hayatına da yansımasıdır. Kişi bu çerçeveden uzaklaştıkça, işlevlerinin kusurlu hale geçişi mümkündür. Yaşamımızı uzun bir yol gibi düşündüğümüzde, yolun en başında ne kadar güçlü olduğumuz hayatımızın sonraki dönemindeki dayanıklılığımızı etkiler.
Yaşam tarzımız ve beslenmemiz, beynin plastisitesi ve nöronal fonksiyonlara dramatik tarzda etki eder. Besinlerin yakıttan ibaret olmadıkları, yapı maddesi olarak kullanılmanın dışında, özel moleküler yolakları da değiştirebildikleri ortaya çıktı. Beyin gelişimi de bunlardan biridir. “Sağlıklı düşünce için, sağlıklı beslenme” bir gerçektir. Besinlerin, kısa/uzun dönem bilişsel ve duygusal davranışlarımızı değiştiren nöral plastisiteyi ve nöronal işlevi düzenlediklerine ilişkin kanıtlar artmaktadır ve hatta bu konu “nutritional neuroscience” denilen yeni ve çok önemli bir bilim dalının da konusu olmuştur.
Ne yazık ki, her geçen gün artan olumsuz yaşam koşulları ile sağlığın korunması oldukça güçtür. Bu nedenle beslenmemizdeki özenimiz, başta beyin sağlığımızı korumada ve sağlıklı yaşlanmada elimizdeki en değerli güçtür.
Sağlıklı Yaşlanma: Beynimizi Doğru Besleyelim!
Beslenmemiz ile birlikte çevresel etkiler, biz farkında olmadan bedenimizin bir yandan morfolojisini, bir yandan fonksiyonlarını bozar. Çocuklukta ortaya çıkan değişim ancak elektron mikroskopuyla, gençlikteki ise ışık mikroskopuyla görülebilecek boyuttadır. Orta yaşlardan itibaren değişiklikler gözle görülebilecek hale gelir. Ufak tefek bozulmaları düzeltemeyecek noktada ise, hastalıklar ortaya çıkar. Kimileri buna yaşlanma dese de, bilim bu değişiklikleri; oksidatif stres, enerji metabolizmasında bozulma, stres yanıtında bozulma, disfonksiyonel protein birikimi, DNA hasarı ve enflamasyonun kümulasyonu şeklinde adlandırmaktadır. Üstelik her bir bozulma, domino taşları misali, bir diğer bozulmayı tetikler ve mevcut bozulmaları daha da ağırlaştırır. Böylelikle yaşlanmayla ilişkilendirilmiş pek çok hastalıkla savaşmak zorunda kalırız .
MAKALENİN TAMAMINA BURADAN ERİŞEBİLİRSİNİZ.
beyin-sagliginda-beslenmenin-etkisi
Pınar Yıldız, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Eskişehir
Ömer Dönderici, Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 1. Dahiliye (İç Hastalıkları ve Gastroloji Bölümü), Ankara
Osmangazi Tıp Dergisi, 2016;38 (Özel Sayı 1): 8-12 Osmangazi Journal of Medicine, 2016;38 (Special Issue 1): 8-12 Beyin Farkındalığı Özel Sayısı/ Brain Awareness Special Issue DOI: http://dx.doi.org/10.20515/otd.53465