Yapay zeka ve robotik son yılların en gözde sözcükleri. Giderek günlük hayatın daha da içine giriyor. 2030 yılına kadar küresel ekonomiye 15.7 trilyon$ katkı sağlayacağı öngörülen yapay zekanın alanı öyle büyük hızla gelişiyor ki uzmanlar gelişmeleri takip etmekte zorlanıyorlar.
Yapay zekanın son durumunun haritasını çıkarmak üzere Stanford Üniversitesi’nden bir grup bu alandaki gelişmelerin ilk endeksini çıkarmışlar. Araştırmacılar ‘bunun sonuçlarını yayınladığımızda büyük olasılıkla yeni bir sürü gelişme olacak, ama bir fikir vermesi açısından önemli’ diyorlar. Bakın nasıl bir seyir izlemiş:
Makale sayısı yılda 20 bin
Tüm dünyada yapay zekaya ilişkin akademik makalelerin sayısı 1996 yılından beri 9 misli artmış. 20 yıl önce yılda sadece 1500 makale yayımlanırken bugün bu sayı 20 bine yaklaşmış.
Gençler artık yapay zekanın kendi geleceklerinin bir parçası olduğunu düşünüyor. Ve giderek artan sayıda öğrenci üniversitede bununla ilgili alanları seçiyor.
Yapay zeka ile ilgili bir alandan mezun olmak iş kapısını açan bir anahtar. Özellikle derin öğrenme ve makine öğrenme konusunda beceriye sahip olanlara yönelik iş alanlarının açılması son 1 yılda 2 misli arttı.
Yapay zeka şirketlerinde büyük artış
Doğal olarak yatırımcılar ibreyi yapay zekaya çevirdi. 2000’den bu yana yapay zeka ile ilgili iş fikirlerinin ve girişimlerin fonlanması 6 misli, yapay zeka alanlarında kurulan yeni girişimlerin sayısı da 2000 yılından beri 14 misli arttı.
Araştırmanın en çarpıcı verilerinden biri de robot ithalatının uluslar arası düzeyde fırlamış olması. 2000’de yaklaşık 100.000 robot ithal edilirken 2015’te 250.000’e yükseldi.
İnsanların yapay zeka ile ilgili düşüncelerinin de gelişimi araştırılmış. Medya taramalarına göre insanlar yapay zekaya ağırlıklı olarak sempati ile bakıyor, ancak 2016’nın ikinci yarısından itibaren negatif duyguların arttığı gözlenmiş. Bu da insanların işlerinin kaybetme korkularının ve gelecek ile ilgili kaygılarının arttığını gösteriyor.
Tüm bunlar neyi gösteriyor?
Yapay zeka, derin öğrenme, robotik gibi gelişmeler küresel ekonomiyi yeniden şekillendiren “yıkıcı teknolojiler”. Ve bundan kaçış yok. Yeni iş alanları açılıyor, yeni meslekler doğuyor ama bir sürü meslek de ya ortadan yok olacak ya da insanların yaptıkları işleri robotlar, makineler üstlenecek. İnşaatlarda, ulaşım, temizlik işlerinde olduğu kadar muhasebe, hukuk hatta tıpta bile etkisi kısa zamanda görülebilecek.
Yapay zeka kendini her sektörde gösteriyor. Endüstri 4.0’dan kanser tanılarının konulmasına, askeri uygulamalardan bilgisayar oyunlarına kadar, Instagram uygulamasındaki efektlerden akıllı enerji şebekelerinin yönetilmesine kadar farklı alanlarda yapay zeka uygulamaları gelişiyor ve yaygınlaşıyor.
Ülkeler bu yeni sürece hazırlıklı olmak zorunda. Bu da tek sözcükle “insana yatırım” demek. Daha okul öncesinden başlayarak üniversitelere, yaşam boyu eğitime kadar büyük ve radikal bir dönüşümü içeren büyük bir paket bu. Sadece insana yatırım yetmiyor. Bu yeni ekonominin etrafında bir ekosistem kurulması gerekiyor. Bu işin devlet politikası boyutu. Ama bir de kurumlar, şirketler açısından olaya bakmak gerek.
Ciddi bir yetenek, makale ve patent yarışı (hatta savaşı) başladı. Dünyada iddialı teknoloji devlerinin tümünün yapay zeka ekipleri bulunuyor. Aynı zamanda bu devler en başarılı ve yüksek potansiyeli vaat eden girişimleri satın alıyorlar. Üniversiteler bu alanlarda yoğunlaşıyorlar. Şirketler dünyanın önde gelen üniversitelerinden mezun olan yapay zeka dehalarını işe alıyorlar.
3 kıtadan 3 örnek
Çin bu konuda geriden gelmesine karşın 10 yıl önce kendisine bir hedef koydu ve ödün vermeden emin adımlarla ilerliyor. Bu doğrultuda yapay zeka konusundaki en büyük yatırımını, Pekin’de 55 hektar alana 2.1 milyar dolarlık “yapay zeka parkı” kurarak gerçekleştiriyor. Park, 400 firmaya ev sahipliği yapacak ve 7.5 milyar dolarlık değer oluşturacak.
Birleşik Arap Emirleri (BAE), kabinesinde yeni bir bakanlık oluşturarak “ yapay zekadan sorumlu” olarak çalışacak bir bakan atadı.
İngiltere 2020 yılına kadar her yıl 1000.000’den fazla yeni bilim insanı, mühendis ve teknoloji uzmanına ihtiyaç duyacağını belirledi. Şirketlerin bu alanı önceliklendirmeleri için gerekli teşvikleri vereceklerini açıkladı. Bu karar ülkenin göçmen politikalarını da etkileyecek.
Ve Türkiye…
Bildiğimiz üzere Türkiye siyasetçilerinin söylemde bol keseden atıp, icraatte yaya kaldıkları bir ülke. Kalkınma Bakanı Lütfi Elvan’ın “2018 yılı Türkiye için dijital ekonomi yılı olacak. Sanayimizin dijital dönüşüme uyum sağlaması açısından organize sanayi bölgelerimizde dijital dönüşüm merkezleri kuracağız” sözlerinden yola çıkarak dijital ekonominin ve yapay zekanın en azından dillere düşmüş olması bile sevindirici diyebilirsiniz.
Olay “hiçbir şey yapılmıyor” ile “tam gaz hareket halindeyiz”in ötesinde. Sayısı 190’ı aşan üniversitelerimiz içinde sadece bir düzine kadarı canla başla çalışıyor, uluslararası önemli çalışmalara başarı ile katılıyorlar. Makale sayımız arttı ve bu da sevindirici. Çok başarılı, yetkin gençlerimiz var.
Ama hiçbir şey bilmeden diploma sahibi olanlarımız ürkütücü derecede fazla. Yüksek teknoloji üretiminde nal topluyoruz. İmalat sanayiinde yüksek teknoloji kullanımı KOBİ’lerde binde 3, büyük şirketlerde yüzde 2.6.
TÜSİAD’ın geçtiğimiz aylarda açıkladığı “Türkiye’nin Sanayide Dijital Dönüşüm Yetkinliği” raporuyla uyardığı gibi: Orta gelir tuzağından çıkıp, küresel rekabetçiliğimizi artırabilmemiz için, KOBİ’ler de sanayide dijital dönüşümü öncelikli hedef olarak görmeli. Bunun kritik önemi var. Çünkü yılda 250 milyon TL ve üstü geliri olan büyük şirketlerde dönüşüm yetkinliği daha yüksek. Küçüklerde daha düşük.
Ama sevindirici gelişmeler de var. Örneğin Teknoloji Transferini Hızlandırma Projesi. Teknoloji tabanlı araştırmaların ve girişimlerin ticarileştirilmesi amacıyla faaliyete geçen (TTH-Türkiye Projesi), iki yıllık çalışmanın ardından, Bilim Sanayi Teknoloji Bakanlığı, TÜBİTAK, Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı (TTGH), Avrupa Yatırım Fonu (EIF) ve bir iki yabancı fonun katılımıyla 23 teknoloji projesine toplam 50 milyon euroluk fon kullandırıldı.
Fikir-inovasyon sahibi ile, parayı-piyasayı bir araya getirmek önemli. Ama daha da önemli olan işin ticarileşmesinden, pazarlanmasına, patentlenmesine, hukuksal süreçlerine kadar bir ekosistemin oluşması, bir inovasyon kültürünün yaratılması… Bu açıdan bakıldığında alınacak hayli yol var.
Yine de umusuz olmayalım. Geçen hafta geniş yer verdiğimiz Tekirdağ Süleymanpaşa Belediyesi’nin büyük bir azimle 2 yıldır sürdürdüğü, minik beyinleri yönlendirdiği “kod yazılım, robotik ve benzeri atölyeler” gibi çalışmalar bu ülkenin kıyısından köşesinden bir yerlerden akarak “bilgi toplumu havuzunu” doldurmaya başladı. Yeter ki bunların farkında olalım ve çoğaltalım…
Özlem Yüzak
herkese bilim teknoloji, (Türkiye’nin Haftalık Bilim, Teknoloji, Kültür ve Eleştirel Düşünce Dergisi)